Herhangi bir uyaranla karşılaştığımızda yavru kedi, bağıran bir insan, çikolata fark etmez; algılar, kavrar ve duygu üretiriz.
Sürpriz/ler ve Reaksiyon/lar
Örneğin; ‘Herkes sürpriz sever, doğum gününde hediye almaktan hoşlanır’, diye düşünür ve karşınızdakini mutlu etmek için sürpriz hazırlarsanız, sizi çok şaşırtan hatta üzen bir reaksiyonla karşılaşabilirsiniz. Sürpriz yaptığınız insan her şeyi kontrol altında tutmak isteyen obsesif nitelikli bir kişilik yapısına sahipse, durumdan rahatsız olur ve tedirginlik hisseder. Paranoid ise ‘Ne dolaplar çevirdiğinizi, neyi saklamaya çalıştığınızı’ düşünebilir. Babasını bir doğum gününde kaybettiyse ve kutlamaktan hoşlanmıyorsa üzülebilir. Sürpriz doğum günü kutlamalarını çocuksu ve gereksiz buluyorsa, ‘yaptığınız nedeniyle kendisini borçlu duruma düşürdüğünüzü’ düşünüp, kızabilir.
Son derece sıradan bir uyarandan, ‘doğma gününden ve doğum gününü kutlamak ’tan bahsederken bile ne denli farklı duygular üreyebildiğine dikkatinizi çekerim.
Duyguları Değerleme Teorisi
Peki nasıl oluyor da sıradan bir uyaran bile farklı bireylerde farklı reaksiyonlara yol açıyor?
Her bir uyaranın algılanması ve değerlendirilmesi her bir bireyde farklı duygulara yol açtığı için farklı reaksiyonlara neden oluyor. Bu durumu, iki dünya savaşı birden görmüş Magda B. Arnold’un ‘Duyguların Değerleme Teorisi’ 4 basamakla şöyle açıklıyor:
1-Algı ve değerlendirme arasındaki fark: (Bir ‘şey’i algılayabilmek için o ‘şey’in nasıl olduğuna dair bir fikrinizin, deneyiminizin olması gerekir. Örneğin yeğenim çok küçükken çikolata nedir bilmezdi. Çikolatanın sadece onun doğum günü pastasında olmadığını ana okuluna başladıktan sonra arkadaşlarından öğrendi ve bu durum onda çok pozitif bir duyguya yol açtı. Çünkü sevdiği/ hoş bulduğu tadı sandığından daha sık yiyebileceğini anladı.)
2-Duygusal değerlendirmenin yakınlığı/ aciliyeti: (Algılar aracılığıyla algılanan uyaranlar için ‘hoş/ nahoş’ duygusal değerlendirmesi yapılırken bir yargı da oluşur. Çikolata ve çocuk örneğinden devam edelim. Yeğenim çikolatanın güzel tadı nedeniyle, ne zaman çikolatayla sınıfında verilen doğum günü kutlamalarında çikolata ya da pastayla karşılaşsa mutlu oldu. Yani her seferinde onda ‘pozitif’ duyguya bağlı gülümseme uyandı. Durup düşünmedi. Otomatik olarak ellerini çırptı, sevindi. Buna karşın her çikolata; kaşınma/acı/ doktor/ iğne duygusunu hatırlattığından aynı sınıftaki alerjisi olan başka bir çocuk için ‘nahoş/ negatif’ bir duygu uyandırıyordu. Bu tip bir uyaranla karşılaştığında anında, otomatik olarak yüzü buruşuyor ve öğretmeninin yüzüne bakıyordu.)
3-Harekete geçme eğilimi: (Algı duyguyu tetiklediğinde beraberinde bir eylemi getirir. Yani; duygusal değerlendirmeler değerlendirilen ‘şey’e karşı tutumumuzu belirler. ‘Hoş’ olarak değerlendirdiklerimize yaklaşır, ‘nahoş’ olarak değerlendirdiklerimizden ise otomatik olarak uzaklaşırız. Yeğenimin sevinçle pastaya/ çikolataya hareketi, alerjisi olan arkadaşının yüzünün buruşması ve öğretmenine bakması gibi.)
4-Kesinlik: (Belirsizliklerle ve değişimle dolu dünyada insanın kesinliğe ihtiyacı vardır. Her şeyin aynı kalacağı duygusu bir çeşit güvene yol açar ve bu güvenle insan kendini emniyette hisseder. Bir gün babaannesinin yaptığı keçiboynuzu unundan yapılmış pastayı rengi ve şekli nedeniyle, çikolatalı pasta sanıp yiyen yeğenimin, yüzündeki önce şaşkın ardından hoşnutsuz ifadesi buna örnektir. Ya da yeğenimden çok daha önce ‘bazı çikolatalı pastaların yenebilir bazıların yenilemez olduğunu ve bunu odadaki yetişkinin bileceği’ deneyimine sahip alerjisi olan çocuğun, çikolatalı pastayla karşılaştığında öğretmenine bakması örneğinde olduğu gibi.)
Bilinçle Duyguların ve Reaksiyonların Sorgulanması Sorumluluğu
Bu kadar uzun ve çok basit çocuksu deneyimlerden yola çıkarak uyaranları, algıları, duyguları ve reaksiyonları anlatmamın nedenleri var:
İlki; bizler çocuk olmadığımıza göre bilinçle duygularımızı ve reaksiyonlarımızı sorgulamakla sorumluyuz! Çünkü insanın kesinliğe duyduğu ihtiyaca rağmen değişimin kaçınılmazlığını biliyoruz! Kendi içinde tutarlılık sağlıklı kişiliktir tamam da kazık kakacak demirsi bir keskinliğin adı tutarlılık olamaz öyle değil mi? Aynı şekilde herkesin tam da bizim gibi değerlendirmesi gerektiğini düşünmek de olsa olsa ‘inatçılık/ ısrarcılık/ despotluk’ olur desem, destekler misiniz beni?
Aşı Hayat Kurtarır!
Tüm yazdıklarıma -algı duygu reaksiyon farklılıklarına- rağmen hala aşı karşıtlığı yapılmasını anlayamadığımı, algı duygu reaksiyon üçgeninde yetişkinlikle bağdaştıramadığımı, bu savımı da duygu değerlemesi teorisine ilişkin fikirlerimle tutarlı bulduğumu söylesem… Ve devam etsem. ‘Yetişkin olmak sadece kendini değil, diğerlerini de düşünmektir. Hak gözetmektir. Bilime saygı duymak ve gereklerini yerine getirmektir. En azından modern/ çağdaş dünyada! Bu nedenle diğerlerini anlamaya çalışmak farklı, aşıya bilime karşı durmak ve duranları kabul etmek ayrıdır.
Çünkü aşı hayat kurtarır!