Birkaç hafta önce bir belgeselde izledim. Timsah avına keskin dişlerini geçirmek üzereyken hamile olduğunu fark ediyor. (Sunan öyle söylüyor ama seyirci de zaten timsahın bakışlarını takip ederek gebeliğin emaresi şiş bölgeyi görüyor) Birkaç saniye duraksadıktan sonra timsah saldırmaktan vazgeçip, uzaklaşıyor.
Hayvanlarda merhamet ve minnet
Hayvanlarda da merhamet olduğunu gösteren çok durumla karşılaşmışsınızdır. İnsan yavrusuna bakan maymunlar, ağlayan bebeği avutmaya çalışan köpekler ve daha birçoğu. Ya da tam tersine kendisine yapılan iyiliği unutmayıp, minnet duygusuyla yıllar ve/veya kilometreler sonra hayvanların tepki vermelerine ilişkin örnekler okuyup tanık olmuşsunuzdur.
‘Hayvanlardaki merhamet duygusundan farklı mıdır insanlardaki merhamet duygusu?’ diye düşündüğümde Milliyet günlerimde yazdığım bir yazı geldi aklıma. Hayvan merhameti ile insan merhameti birleşince de ortaya bu yazı çıktı:
‘Merhamet ve minnet’in sözlük anlamı
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre ‘merhamet’, bir kimsenin veya başka bir canlının karşılaştığı kötü durumdan duyulan üzüntü, acıma; ‘minnet’ ise yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu demek.
‘Yemek olmaktan kurtulan dişi, minnet duyuyor mudur timsaha?’ bilmem, ama şunlardan eminim:
Ağlayan bir çocukla karşılaştığınızda, hüzünlü bir yüze baktığınızda, soğukta içine büzülmüş bir insan/ hayvan gördüğünüzde içiniz acır.
İnsan olan var olanı görmezden gelmez, dönüp gitmez ya da ‘Bana ne’ demez. Paylaşır, acıyı yok etmeye çalışır. Gizli veya açıkça yaptıkları, karşısındaki insanın onurunu incitmeyecek davranışlarla örülüdür. Zaten olgunluğun sırrı da buradadır. Kimliğini ortaya koymasının nedeni, gizlice yapma yolunun olmaması ya da başka insanlara da model teşkil etme düşüncesi yüzündendir. Merhamet duyan insan, minnet duygusu yaratacak tavırlardan ve gösterimlerden kaçınır, çünkü minnettarlık duygusunun yol açacağı boynu büküklüğün ve zedelenmişliğin de ayrı bir acı yaratacağının farkındadır. O zaten yapması gerekeni yaptığı için, teşekkür bile beklemez. Paylaşmasının getirdiği yürekteki o hoş duyguyla huzur içinde yatağına yatar ve paylaşacak kişiliği ve gücü olmasının onurunu yaşar.
Hayır ve ‘hayrat’lar
Bir de hayır/ hayrat yapıları vardır. Bir isim altında okul, hastane, derslik, çeşme yaptırma gibi. İtiraf ediyorum 20 yıl önce bir isim altında yapılan ‘hayır’ işlerini anlamakta zorlanıyor hatta birazcık narsisitçe buluyordum. Kavrayamıyormuşum. Şimdi hem bilişsel düzeyde anlıyor hem de yüreğimle kabul ediyorum.
İnsan sevdiğini yitirdiğinde sadece sarılamayacak, koklayamayacak olmasının değil aynı zamanda dünyada onun artık var olmayacağının da acısını hisseder. Ve içindeki acıyı azaltmak için artık var olmayanın hâlâ var olmasını sağlamanın da yollarını arar. İşte bu amaçla anne babası, evladı, ailesindeki büyükler adına bir şeyler kurar, yapar. Yaptıklarına onun/ onların isimlerini verir. Böylece dünyaya onlardan bir iz bırakırken başkalarına da faydalı olmayı amaçlar.
İnancı ne olursa olsun, kaybettikleri adına yaptırdıklarından faydalananların, tedavi gören hastaların, okuyan çocukların gönlünde oluşan bir sevinç/ faydalılık ile kaybettiklerine bir çeşit selam ve sevgi gönderir inançlarınca/ kendince.
Yaşadığımız vatan bellediğimiz topraklardaki ‘hayır ve hayrat’ların mantığını bu şekilde anlayıp, ‘insan olma’ ve ‘acı çekene gönül gözünü’ açmayı kavradığımda, isimler verilerek yapılmış okullar, derslikler, hastaneler ve benzerlerine farklı bakar oldum.
Elbette iyilik gizli yapılır. Elbette insan karşılığını beklemez ama öğrenmede ‘modelleme’ önemli olduğuna göre daha çok okul, hastane yapılsa daha çok eğitim ve teşhis/tedavi imkanları için daha çok insan bir şeyler yapsa ne güzel olur değil mi? Ne dersiniz?
Hem kaybettiklerimize daha çok selam ve sevgi gönderme hem de diğerlerinin acısını/ çaresizliğini paylaşırken kendi acılarımıza su serpmek için…