Bir sürü cümle kurabilirim varoluşçuluğu açıklamak için. Ya da pek çok alıntı yapabilirim ‘an’da kalmaya yönelik. Her ikisinin popülerleşme nedenlerini anlatmak da mümkün, çelişen ya da karşıt olan görüşlerin temel karşı çıkış nedenlerini yazmak da. Tüm bunlar yerine kısacık ‘an’da kalmak ve varoluşçuluğu anlatıp Ziya Osman Saba’ya bırakmak istiyorum bugün sözü.
Varoluşçuluk ve ‘An’da Kalmak
Kişisel özetlememe ve çıkarımıma göre varoluşçuluk kısaca; özgürlüğünün ve birey oluşunun farkında, tercih ve kararlarının eyleme yansımasını ve bu eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmektir. Biraz yuvarlayarak biraz toparlayarak ‘İnsan kendi kendisini yaratır’ gibi bir görüş ileri sürdüklerini söyleyebilirim varoluşçuların. Kierkegaard, Nietzsche, Heidegger, Jaspers, Husserl, Schopenhauer varoluşçuluk açısından en önemli filozoflarken, Dostoevsky ve Kafka başlangıç aşamasının önemli yazarlarından. Sartre, Camus, Simone de Beauvoir ise devamında güçlü biçiminde ortaya çıkan isimlerinden. Maslow, Rogers, Binswanger, Boss, May, Kaam, Yalom; Frankl, Fromm’da Varoluşçuluğu psikoloji alanında kullanarak öne çıkan psikoloji biliminin isimleri. Yine toparlayarak yuvarlayarak kişisel çıkarımımı özetlersem; ‘Her bir birey özeldir ve her birey kendisinin farkında olarak kendisine özgü yaşamak için kendi içine bakmalı ve yaşamının özgül anlamını bulmalıdır’ı görüşünde olduklarını söyleyebilirim. Bireysel deneyimler ve inançlar, insanın gerçeğe ulaşmasında ve yaşamasında temel belirleyicidir diye de devam ederim. Dolayısıyla gerçek değişkendir. Cesur ya da korkak, savaşçı ya da kurban, mutlu ya da mutsuz olmak insanın kendisine bağlıdır. Ve birey bunlar gibi her şey arasında seçim yapma özgürlüğüne sahip olduğu gibi, karar ve eylemlerinin sorumluluğunu üstlenerek hayattaki varoluşunu belirleme hak ve gücüne de sahiptir.
‘An’ da kalmak ise nefes egzersizleri ve düşünme sistemiyle bireyin ‘an’a odaklanması şeklinde açıklayabileceğim sanki biraz daha mistik bir şekilde var olmaktır diyebilirim.
Şimdi de hem çok Jülidece, hem de çok psikologca temel bilimsel bakışımı/ inancımı dile getireceğim. Psikoterapide danışanlarımın kişiliklerine, o anki ihtiyaçlarına, sorunlarının tipine göre hangi psikolojik ekolden faydalanırsam faydalanayım, hangi felsefi sistemden hareket edersem edeyim kurduğum bir cümle vardır: ‘Sadece cansız varlıkların dengesi bozulmaz, sorun yaşamaz, acı çekmezler. O halde şükür ki yaşıyoruz ve çektiğimiz acı/ hüzün/ sıkıntıyı çözmek bize bağlı.’
Ve Ziya Osman Saba
İster varoluşçuluk açısından yaklaşın ister ‘an’da kalmakla, Ziya Osman Saba’nın şu şiiriyle bakmak mümkün hayata, var oluş amacına, dertlere, mücadele etmeye ve dayanmaya:
Nefes Almak
Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.
Nefes almak, her sabah uyanık,
Ağaran güne penceren açık,
Bir ağaç gölgesinde bir su kenarında.
….
Koklar gibi maviliği, rüzgarı öper gibi,
Ananın sütünü emer gibi,
Kana kana, doya doya…
….
Sürahide ışıl ışıl içecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.
Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…
Anlıyorum birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.
Var olduğumuzun ve her anın özelliğinin öznelliğinin bilincinde nefes almaya, tedbirli olmaya, gücü zayıflayanlara destek olmaya ve umut etmeye devam!