Yüzlerce yıl öncesinde kalmış gibi gözüken bir zamanda, kitap almak için özellikle Beyoğlu’na ‘çıkardık’. Bu hafta ofisteki kütüphanelerden birinden başka bir kitap ararken taaa o yıllardan kalma bir kitap gözüme değdi. ‘Folklorumuzda Beddua Söyleme Geleneği ve Türk Halk Şiirinde Beddualar’:)
Beddua etmenin inceliklerini, örneklerini anlatan bu kitap Atatürk Kültür Merkezi Yayınları tarafından çıkartılmış. Freud’un ‘Sanat ve Edebiyat’ ı ile ‘Sanat ve Sanatçılar Üzerine’ kitaplarını okurken ve ‘dil sürçmeleri/kazalar’ hakkında düşünüp yazarken aldığım bir kitapmış.
İnsan Niye Beddua Eder?
‘İnsan niye beddua eder?’ ve ilgili diğer soruların detaylı cevapları başka bir yazının konusu olsun. Yaratıcılığa ve geçmiş dönemlerdeki naifliğe biraz gülümseyelim diye seçtiğim beddualara bakalım birlikte.
İlk beddua benden:)
‘Kabız ol! Beynin gibi için de zehirlensin.’
Öğrencilik yıllarımda kullandığım bir bedduadır deyip hemen ekleyeyim. Beddua etmeyi bırakalı uzun yıllar oldu. O yıllarda gelişmemiş ve gelişmeyi istemeyen üstelik de gelişmemişliğini başkalarına zarar verecek eylemlerle sergileyen insanlar için kullanırdım bunu.
Tekraren; beddua edesiniz, ederken benim yazdıklarımı kullanasınız diye değil, sadece görelim, gülümseyelim ve düşünelim diye kitaptan seçtiğim insan bedenine ilişkin beddualarla devam ediyorum söze:
*Ağzın burnun kitlene. Ak göğsüne mor çıbanlar dizile. Başına taş düşe, bedenine şiş çakıla. Kocamadan belin büküle, kolların dibinden düşe.
(Bilgisayar başında oturmaktan ya da tembellik edip az hareket etmek yüzünden çok sayıda insanın bel sorunları yok mu bugünlerde sizce de? Bilgisayar daha doğrusu teknoloji aşkından ağrıyan beller/ eller almış geçmişin beddualarının yerini:)
Gelelim eşyalarla ilgili olan beddualara:
*Aldıklarının hayrını görmeyesin. Bir kara çulla kalasın, naneye muhtaç olasın. (Tazecik, mis kokulu minik yapraklı nane bulmanın zorluğunu, kurunun kalitesine yönelik kaygıları bilmiyorlarmış demek o zamanlarda:)
Hayat ve eşle ilgili olan beddualar:
*Muradın yarıda kalsın. Bekarlıktan kurtulama, evlenmeye yar bulama. (Anlaşıldığı üzere o tarihlerde evlenememek/ bekâr olmak büyük bir eksiklikmiş! Laf olsun diye ya da ‘evlenildi sürmeli’ diye değil, ‘gerçekten’ hayatı paylaşmanın anlamını bilmiyorlar mıymış ne:)
Aşkına karşılık bulamayanlar, yola birlikte çıkmışken yalnız kalanlar için çeşitli halk ozanları ya da anonim olarak söylenen şu beddualar ilgimi çekti:
*Ağustosta kış görsün, uyuz olmuş ite dönsün, yılan gibi yerde sürünsün.
Sürekli kaşındığınızı ya da örneğin vertigo ya da menierin yarattığı baş dönmesi nedeniyle tuvalete bile yerde sürünerek ilerlediğinizi düşünsenize! O tarihlerde bu hastalıklar bilinmediği halde vallahi semptomlar uygun ve yine yaratıcı:)
Durun bitmedi devam ediyorum:
*Gül cemalin solsun gözün kör olsun, dert ile divane olasın güzel, domurcuk gülüne baykuşlar konsun, yeni açan gülün solsun ey güzel.
*Benden başkasına meyil verirsen, muradına ermeyesin sen güzel, herkes nefret edip senden kaçılsın, dalların yeşersin yere saçılsın, has bahçene gonca gülün açılsın, el uzatıp dermeyesin ey güzel.
Aşkı bir nedenden arzuladığı amaçladığı gibi bitmeyen erkeklerin kadınlara yönelik bedduaları bunlar. (Sınırlı olduğunu kabul ettiğim kaynaklarımı taramamda) Kadınlar tarafından dillendirildiği açık, sonuna isim yazılmış bir mani/ beddua bulamadım. Erkekler için kadınlar tarafından edilen bedduaların varlığını ve kaynaklarını sorgulamayı ilgili edebiyatçılara ve araştırmacılara bırakıp, her yazıda yaptığım gibi sonucu pozitif (sayılabilecek) bir affetme içerikli beddua ile bitireyim.
Pişmanlık duygusu kabusun olsun
Hülyalı düşüne hayâlim dolsun
Ben gibi senin de benzin solsun
Belki o an affederim yar seni.
Gülümseme ve şaka bir yana, nedeni ne olursa olsun başkasının kötülüğünü isteme, çaresizliğin getirdiği bir pasif agresif eylemdir. Bu nedenle; beddua edilmeyecek ve etmeyecek hayatınız olsun efendim…