Kim söylemiş hatırlamıyorum, hafızamda kalmamış. “Her ilişki güzel başlar.” Dört kelimeden oluşan bir cümle. Siz ne tür sonuçlar çıkartırsınız bilmem ama, bende karamsar bir etki yaratıyor. “Hele bir başlayın da görürsünüz gününüzü” vari bir anlam çıkartıyorum ben.
Tabii her şey güzel başlar. Çünkü sorun yoktur başlangıçlarda. Varsa da, umut ve heyecan dolu olduğu için, insan aşacağına inanır. Ama yakınlaştıkça, farklılıklar çıkar meydana. Bu farklılıklarla beraber sorunlar da. Zamanla, güzelliklerin yanı sıra güzel olmayanlar da belirir. Ve insanların çoğu korkar bu durumdan. Hem kendini, gerçek “ben”i ortaya koymaktan, hem de karşısındaki “gerçek onu” görmekten. Düşüncelerinde, diğer insana ait yarattığı çizgilerin farklılaşmasından; kendisinde var olduğunu bildiği, ancak görmezden geldiği eksikliklerin su yüzüne vurmasından rahatsızlık duyar. Korkar. Bu korkuyla, yakınlaşmaya sınırlar koyar. Çünkü yakınlık ve yakınlığın gerçek görüntüleri ile yüzleşmek yürek ister.
Öyle ince bir denge vardır ki kadın erkek ilişkisinde, hem “her an gidiverecek / gidecekmişsin” gibi, hem de “hep bir arada olacakmışsın” gibi yaşanacak.
“Gidiverecekmiş”ten kastım ne? İlişkideki insanın varlığını kanıksadığımızda, özen göstermekten vazgeçiyoruz. Onun, bizim için ne denli önemli olduğunu unutuyoruz. Oysa, ölüm, beklentilerin karşılanmamasından kaynaklanan ayrılık, aşkın bitimi gibi nedenlerden ilişki her an sonlanabilir. O halde, “sahipmiş” gibi değil, birey olarak geliştiğimiz, paylaştığımız, birlikte çoğaldığımız sürece devam edeceği bilinciyle yaşamalıyız ilişkilerimizi. Yani “yetmediğimizde”, gitme hakkı olduğunu, gideceğini bilerek.
Ya “gidivermek” ne demek? Onunla beraberken, istediğimiz duygu yoğunluğuna, sahip çıkışsa, ruhsal inceliklere ve gerçek bir oluşa ulaşamadığımız noktada, gitmeye hazır olmak demek. Yani bağımlı olmamak, hayatı onun üstüne kurmamak, merkeze onu oturtmamak.
Peki hem bunları düşünüp, hem de “hep bir arada olunacakmış” gibi nasıl yaşanacak? İşte işin sırrı, meselenin özü burada. Benliğimizi korurken, bireysel yaşam alanımızı çizerken ve özgürce hareket ederken, onunla olmanın hazzını her an yaşamaktan bahsediyorum. Sorunlar çıktığında hemen kaçmamayı, çözmek için mücadele etmeyi, özeleştiri yapmayı, saldırmadan incitmeden onun eleştirisini yapabilmeyi, içimizi dökebilmeyi kastediyorum. “Onunla beraberken, onsuz da olabileceğini bilmenin gücünü hissetmek, ama onunla hayatın şu anda daha güzel olduğunun farkında olmak ve her şey böyle gittiği sürece bir aradayız duygusuna ulaşmak” demekistiyorum.
Bir insanı yürekten, tüm benliğimizle ve ruhumuzla sevebilmek çok güç. Böyle bir ilişki yaşamak istiyorsak, cesur olmak zorundayız.
Önce kendimizi olduğu gibi ortaya koymalı, oynamamalı, ama “ben buyum, değişemem” demekten de kaçınmalıyız. İnanıyor ve istiyorsak ve temele ait değilse ya da büyük kayıplara yol açmayacaksa, değişikliklere gidebilmeliyiz kişiliğimizde. Onu oluş haliyle kabul ederken, aynı mantıkla, o küçük değişimleri beklemek ve gerçekleştirebilmesi için sabır gösterip, cesaretlendirebilmeliyiz karşımızdakini de.
Sözlerimizin, davranışlarımızın bağlayıcılığını anlamalıyız. Laf olsun ya da o anda öyle gerekiyor diye söylediklerimizin gerçekleşmemesi durumunda, ilişkimizde tıpkı narin bardaklarda olduğu gibi çizikler oluşacağını, bu çiziklerin zamanla çatlaklara dönüşeceğini kavrayabilmeliyiz.
Mutlaka sizin de ekleyecekleriniz vardır yazdıklarıma. Zaten tüm bunlar, sevgi anlayışınızı ortaya koymaz mı?
Belki şu anda, tam da böyle olduğuna inandığınız bir ilişki içindesiniz. Ne güzel, kıymetini bilin. Ya da umudunuz böylesi bir ilişkiye ulaşmak, O zaman, devam edin yolunuza. Sizin gibi düşünen, beklentilerinize yakın dilekleri olan çok insan var dünyada. İnanın bana. Korkmayın, bir gün, ama mutlaka bir gün, ulaşacaksınız arzuladığınız duyguya.