Geçen hafta (itiraf ediyorum ki) biraz da alaylı biçimde kıskançlık ve aşk ilişkisine değinmiş ve kıskançlık gösterimlerine ilişkin bilimsel düşüncelerimi açıklamıştım. İnsanlık kadar eski aşık olma duygusunu Propertius’un gerçek aşk belirtilerini aktardıktan sonra Platon’a değinmeden olmaz.
Platon, Şölen ve ‘Doğru İnsan’ı Arama
Platon’un Şölen’ine gönderme yapan bir inanışa göre bireyin doğru insanı arama çabası binlerce yıl geriye dayanır. Çok çok eskiden insanların 8 tane uzvu varmış. Üstelik her iki cinsel organa da sahiplermiş. Mutlu mutlu yaşarlarmış. Ama insanlar o zaman da insanmış, mutluluğunun tadını çıkartmaz, daha çoğunu ister, yetinmesini bilmezlermiş. Bu nedenle bir gün Olympos Tanrılarını kızdıracak bir şey yapmışlar. Zeus’ta bu duruma kızıp her bir insanı ikiye bölmüş. O gün bugündür insanlar diğer yarısını ararmış.
E.Formm, Platon ve Zeus’a Karşı:)
Sevme sevilme, aşk, mutluluk ve mutlu ilişkilere zihnini takmış Erich Fromm, ‘doğru insanı arama’ söylencesine karşı çıkıp, tanrıları karşısına alıp Platon’a ve Zeus’a kafa tutmayı göze almış bir psikanalist. Benim özetli çevirimle E.Formm kısaca şöyle diyor: ‘Alışverişe çıkmış, kendisini en iyi gösterecek şeyleri arar gibi doğru insan aranmaz. İlişkiler metalaştı. Bu insanları daha mutlu etmiyor. Aksine mutsuz ediyor ve umutsuzluğa sürüklüyor. Bir insanın mutlu olması için sevme ve sevilme kapasitesinin olması gerekir. Sevme ve sevilme kapasitesi yoksa, gözü ne önüne gelen ‘doğru insan’ı görür ne de sevilir gönlünce.’
Sevme ve Sevilme Kapasitesi/ Kırılgan Kadınlar Kızgın Erkekler
Katıldığım bu görüşü ben biraz daha ilerletiyorum. Birçok kitabımda ama özellikle ‘Kırılgan Kadınlar Kızgın Erkekler ‘de yazdığım gibi mükemmel insan yoktur. Hiçbirimiz de diğeri için mükemmel değiliz. Sevme ve sevilme kapasitesi denilen anlayış, ‘mükemmel olmaktan/ şey’lerden ötededir.
(Detaylar başka bir yazının konusu ama) Bir nedenden bir insana çekiliriz. Onun tarafından beğenilmek isteriz ya hani. Bu tamamen kökü cinselliğe dünyaya ‘döl bırakma’ya, soyu devam ettirmeye dayalı bir arzudur. Ve her arzu gibi cinsellik de bir gün doyma noktasına ulaşır. Eh zaten hayat yatay pozisyondan çok dikey pozisyonda geçtiğine göre, mutluluğu cinsellik bazlı çekicilikte aramak beraberinde mutsuzluk riskini de getirir. Hiçbir ilişkide duygu aynı anda bitmez. Birinde daha önce biter. Ve mutlaka biter! Bitmeyen diğer tüm eylemlerde olduğu gibi sevgi ilişkisi de seçim, karar ve eylem sorumluluğudur.
Bir insanda anlama arzusu, uzlaşma çabası ve kararlılığı varsa hem kendiyle ilişkisinde hem de diğerleriyle ilişkilerinde mutlu olur. Neden mi? Kendisini sever. Kırmızı çizgilerine insanların değmesine izin vermez. Herkesten her şeyi beklemez. Her insanın sevme ve sevilme kapasitesindeki farklılıkları bilir. Bu bilişle insanlarla ilişkiye geçer. ‘Doğru insan’ı aramaz. ‘Doğru insan’ı bulmak için mükemmeli tanımlayarak, olabildiğince çok deneyim yaşayarak, ‘doğru insan’a ulaşacağı yanılgısına kapılmaz. Mutluluğun, sevmenin ve sevilmenin bir çeşit yetenek hatta ve hatta bir çeşit adanmış kararlılık gerektirdiğinin bilincindedir.
Mutlu/ luk Mutsuzluk
Çok mu psikolojik terminoloji kullandım? Haydi gelin örneklerle daha gündelik hayata uyarlayayım. Olmaz ama diyelim ki biriyle aynı anda birbirinize aşık oldunuz. Yine olmaz ama birbirinize duyduğunuz arzu da eşit seviyede. Mümkün değil ama karşılıklı aynı şiddette duyduğunuz bu arzu, aşk aynı anda biter. Neden mi? Siz eğer ‘heyecan ve çoşku’ arayarak bu ilişkiye girdiyseniz en fazla birkaç yıl içerisinde o heyecan ve coşku söner de ondan. Çok sevilmek ihtiyacıyla başladıysanız sizi çok seviyor diye, siz onun sevilme ihtiyacına karşılık vermedikten sonra o büyülü aşk huzurlu limanda çıkan bir kasırga ile yine biter. Çünkü sevmek ve sevilmek en temel doğal ihtiyaçlardandır. Ve sevgiye karşılık bulamama halinde kim kalır ki çorak kalpte. Aynı şekilde siz çok seviyorsanız da onun aşkını hissetmemeyi ne kadar sürdürebilirsiniz ki? Çünkü sevme ve sevilme ihtiyacı temel olan ‘yalnız olma ve yalnız ölme’ durumuna karşı bir savaştır. Sevme ve sevilme kapasitesi olmayan ve/veya sorunlu olan, kendisini ya da karşısındakini ‘şey’leştiren biriyle, insan nasıl unutur temel yalnızlığını? Öyle değil mi?
Yunus Emre ve E. Fromm
Aslında E.Fromm’un bahsettiği sevme ve sevilme kapasitesi bence; kutsal dinlerin ya da kadim bilginin bahsettiği , Yunus Emre’nin ‘Yaradılanı yaradandan ötürü sevmek’ dediğinden farklı değil. Halk ozanlarına ve halk bilimcilere Yunus Emre’yi, teologlara dini açıyı bırakıp ben döneyim psikoloji bilimine ve E.Fromm’un söylediklerine.
E. Fromm 6 tip kişilik yapısından bahseder:
-Sadece alıcı olan
-Biriktiren olan
-Sömüren olan
-İnsanları meta olarak gören
-Nesnelerden çok hayata değer veren
-Tam manasıyla hür olan.
Yine benim anlatımım ve özetimle; ’İlk dört kişilik yapısının mutsuzlukla omuz omuza bir hayat süreceğini; nesnelerden çok hayata değer verenlerin mutlu olabileceğini ve böyle iki insan bir araya geldiğinde de mutluluk verici bir ilişki sürdürebileceklerini ileri sürer.’
Sonuç: Güven olan ilişkide kıskançlık olmaz! Sadakat, heyecanı yeni yerine var olanda görme ve/veya birlikte yaratmadır. Paylaşma arzusu ve çabasının yanı sıra, hür olan ve hür bırakan insanlar, yaşamı üreterek yaşar. Böylece Platon’un bahsettiği ‘diğer yarı’yı/ ‘doğru insan’ı bulurlar ve Zeus’un lanetine inat, hayatı mutlulukla sürdürürler. Çünkü zaten zorluklara açık, esnek, meraklı ve üretken bir birey, her koşulda mutlu olmanın yollarını keşfeder. Yalnızken mutlu olabilenler ‘doğru insan’ı aramadan kendilerini tamamlayarak yaşam yolculuğuna devam eder.