Şöyle bir etrafınıza baktığınızda, ‘birbirine çok yakışan’ çiftler gördüğünüz gibi; ‘bu adam/ kadın bu insanı nasıl sevmiş?’ sorusunu sorduran çiftleri de fark edersiniz. Flört aşamasını geçip de evlilik sularına girmiş çiftlere baktığınızda da durum çok değişmez. Uyumlarıyla çevrelerine de huzur verenler, birinin çok aşık diğerinin ‘eh işte’ kıvamında duygular yaşadığı belli olanlar, sürekli her yerde kavga edenler, kavga edemeyecek kadar birbirlerinden uzak oldukları belli olanlar…
Eş Seçimi ve Evlilik Kuramları
Peki neye göre seçiyoruz eşimizi/ partnerimizi? Bizi hangi psikolojik/ sosyal/ biyolojik faktörler etkiliyor? Gelin bu konuyu konuşalım şimdi de. Konuşalım dediğime göre, kuramların en çok kabul görenlerini, sizi bilimin kuru diline boğmadan, sohbet havasında anlatmalıyım.
- Birbirini Tamamlayan Gereksinimler Kuramı:
Bu kuramın esası; bireylerin eş seçerken, kendilerine benzeyen ve/ veya ‘temel gereksinimlerini’ tatmin eden özellikleri taşıyan kişileri seçtiği düşüncesine dayanır. Örneğin; hayatının düzenli, sakin geçmesini isteyen bireyin, içedönük- düzenli- organize bir insanı eş olarak seçmesi gibi. Bu noktada dikkate alınması gereken durum; aslında dışadönük sosyal hayatı zengin olan bir insanın, dönemsel yorgunluk ya da bıkkınlık nedeniyle, daha çok evde oturan ve sakinliği seven bir eşi seçerse, dönemsel ihtiyaca bağlı arzunun ortadan kalkması halinde, eski yaşamına dönerse karşılaşacağı güçlükleri de hesaplaması gerekliliğidir.
Çok yoğun ve acılı, kırılmalı bir aşktan sonra, kendisini seven ve çok aşık birine, ‘liman’ duygusuyla yanaşma hali desem, daha iyi canlanabilir zihninizde.
- Ortak Özellikler Kuramı:
Kişinin kendi sosyo-kültürel ve ailesel özelliklerine, yaşına uygun bir bireyi eş olarak seçerse, evlilikteki mutluluk ihtimalinin yüksek olacağı esasına dayalı bir kuramdır. Geçmişte çok yaşanan görücü usulü evliliğe çok benzeyen bu kuramın bana göre en önemli handikabı; homojenliğini çok yitirmiş günümüz şehirlerinde, benzer özelliklere sahip insanlarla karşılaşma ihtimalinin düşüklüğüdür. Kaldı ki; ‘yukarıdaki özelliklerin tamamı’ sağlansa bile, aşk ve romantik duyguyu göz ardı eden bir bakışın, cinselliği yok sayması nedeniyle, mutlu bir evlilik garantisi vermeyeceği de açıktır.
- Uyaran - Değer - Rol Kuramı:
Kur yapma ve arkadaşlık dönemi, üç aşamadan geçerek yaşanır, diyen kuramın özü; günümüz ilişkilerine daha yakın bir açıklamadır.
Kadın ve erkek karşılaşıp, tanışıp, birbirleriyle ilgili ilk fikirlere sahip olduğunda ‘uyaran’ dönemi yaşanır. Fiziksel özelliklerin, sosyal statünün değerlendirildiği bu ilk dönemden geçen adaylar; ilgiler, hayatla ilgili beklentiler, değerler sisteminin gözden geçirildiği ve birbirine uygunluğunun test edildiği ‘değer’ aşamasına geçerler. Eh, bundan da geçtiyseniz; sadakat, karşılıklı yararlılık, birbirini tamamlayıcılığın değerlendirildiği, evlilik rollerine uygunluğu da aşarsanız, eş olarak seçip evlenebilirsiniz diyen bu sistemin fazla mantıklı olduğunu düşünüyorsanız, haklılık payınızı teslim etmem gerekir. Fakat haklılığınız, kuramın varlığını ve kimi durumlarda doğruluğunu değiştirmez.
Her şey bu kuramda açıklandığı sırada gerçekleşmez doğru, ama tüm bunları değerlendirdiğimiz de doğrudur. Zaten ilişkiye başladıktan sonra içsel ve ilişkisel çatışmalar da bu değerlendirmelere bağlı olarak yaşanır.
- Zıt Özellikler Kuramı:
Halk arasında ‘zıt kutuplar birbirini çeker’ inancının, bilimsel halidir. ‘Zıt kutuplar birbirini çeker, sonra da yakar’ diye tekerleme haline getirmek mümkünse de meseleyi bilimsel ciddiyetle ele alırsak şöyle yorumlar yapmak mümkündür.
Kendine güvensiz biriyseniz, otoriter bir insan ilginizi çekebilir. Daha silik kişilik özelliklerine sahipseniz, diğeri size ‘renkli’ gelebilir. Genetik biliminin ilerlemesiyle, ileri sürülen görüşlerinden biri olan ‘dölün yaşama şansını arttırmak için, her iki cins de kendisinde olmayan özellikleri taşıyan bireyi eş olarak seçer’ görüşü, bu kuramı destekler niteliktedir. Yine de o dölden önce, paylaşılması gereken bir hayatın olduğu ve huzursuz bir hayatın katlanılmaz olacağı gerçeğinin unutulmamasında da fayda vardır. Kaldı ki, döl çocuğa dönüşüp evde olanları gördüğünde alacağı zararlar da görmezden gelinemez.
- Psikolojinin babası Freud’un görüşlerinden bahsetmeden, eş seçimi kuramlarını bitiremeyiz. Bilinçdışında gerçekleşen süreçler neticesinde; kızların babalarına, erkeklerinse annelerine benzeyen eşleri seçtiklerini ileri süren Freud’un görüşü destekler örneklerin, etrafınızda olduğuna eminim. Ayrıca; her erkeğin eşinde ‘annece’, kadının ‘babaca’ özellikler görmeyi istemesi de tartışma götürmez gerçeklerdendir.
Mutlu Evlilik: Uyum ve Uzlaşma
Eee, tüm kuramlara kusur buldum, ben neye mi inanıyorum?
Uyum ve uzlaşma yeteneğine/ arzusuna ve çabasına!!!
Eşinizi hangi kurama göre seçerseniz seçin, ister aynı sosyo - kültürel çevrelerden gelin, isterseniz feci farklı olun, fark etmez. Bana göre bir ilişkinin sağlıkla, mutlulukla yürümesinin tek yolu uyum ve uzlaşma yeteneği, arzusu ve çabasıdır.
Birbirinizi ne kadar severseniz sevin; siz ne kadar iyi/ sadık/ akıllı/ becerikli/ başarılı olursanız olun, ‘uyum ve uzlaşma' arzusu/ yeteneği/ çabası olmayan biriyle beraberseniz, o ilişki yasaların önünde ve/ veya gönlünüzde bitmeye mahkumdur. İki kişilik çaba göstererek ilişkiyi uyumlu, huzurlu, mutlu ve paylaşımcı bir hale getirmek mümkün değildir!
Peki; bu uyum ve uzlaşma yeteneği/ arzusu/ çabası neden bu kadar önemlidir? Sağlıklılık göstergelerindendir de ondan!
Demek ki; mutlu bir evlilik için gerekli olan ‘eş seçimin doğruluğu’ nu sağlamanın ön koşulu; ruh sağlığı yerinde bir birey olmak ve sağlıklı bir bireyi seçmek.
(Bu yazı 2020 yılında Remzi Kitabevi’nden çıkan Boşan/ma Meleği adlı kitabımdan aynen aktarılmıştır.)