Terapi koltuğunda bir danışanım; ‘Hayatımda hiçbir zaman tek seçenek olmadı. İkiden birini seçmek zorunda kaldım hep. Karar verme sürecinde de korkular, gelecek kaygıları olası pişmanlıklar dolandı durdu kafamda’ dedi, yüzünde yorgun bir ifadeyle.
Onun kendince ifade ettiği şey aslında, yürekle akıl arasındaki çatışmaydı. Saf akılla karar vermek gerektiğinde, işimiz kolaydır. Hangisi daha doğruysa, onu seçeriz çabucak. Ya da söz konusu olan isteklerse, hangisini daha çok istiyorsak, ona yöneliriz. Zor olan, akıl bir şey isterken yüreğin başka bir şeyi istemesi ve ikisi arasındaki çelişkinin yarattığı çatışma ya da bedeli yüksek arzu söz konusu olduğunda karar vermektir.
Karar veremez insan bir türlü. ‘Bu mu, o mu?’ Bir an akıl ağır basar. ‘Tamam’ der insan. ‘Doğru olan bu.’ Hemen ardından ‘ama’lı bir cümle yükselir yürekten. Bedele ilişkin ya da çatışmaya yönelik.
Peki, ne yapar insan? Karara nasıl ulaşır?
Kişilik ve karar vermek
Herkes, kişiliği doğrultusunda hareket eder. Kimi akılcıdır, akıl yanı ağır basan kararlara ulaşır. Kimi de yürekten yana kullanır oyunu. Oysa bu genel eğilime rağmen yaşamı zorlaştıran, mutsuzlaştıran hep akıldan ya da yürekten yana kararlara ulaşmaktır.
Akıl / yürek ile karar vermek
Öyle kararlar vardır ki, akıllıca hareket ettiğinizde, yüreğiniz acıyla yanar. Mutsuz olursunuz. Hatta, psikolojik olarak hastalanırsınız bile. Evlilik, duygusal ilişki, meslek seçimi gibi. Düşünsenize sırf aklınız doğru buluyor diye, bir erkekle – kadınla evlendiğinizi ya da beraber olduğunuzu. Belki düzen, güvence altında olma açısından, doğrudur bu karar ama ya içinizdeki boşluk duygusu? Ya geceleri yatak odanıza çekildiğinizde hissettiğiniz soğukluk? Veya statü- para konusundaki tercihleriniz nedeniyle seçtiğiniz mesleğe ne demeli? Ondan sonra, herkesin ağzında olan ‘pazartesi sendromu’ gelsin, ‘cuma gününü’ iple çekmeler gitsin.
Saf yürekle de verilmez kararlar. Yine aynı örnekler üzerinden konuşalım. Yaşam alanlarındaki paylaşım darlığının sıkıntılarını, kişilikteki temel öğelerin uyuşmazlığının yarattığı huzursuzluğu düşünün bu kez de. Ya da eğilimlerinize ve hayattan beklentilerinize uymadığı halde, sırf öyle gerekiyor diye seçtiğiniz mesleğin, yarattığı sorunları.
Çözüm nerede öyleyse? Yürek ile mi gideceksiniz götürdüğü yere, akıl ile karar vereceksiniz?
Hemen burada şimdi !
Ah bir de bedelsiz, ‘hemen burada şimdi’ mutluluk ve çözüm beklentisi içerisinde olanlar var. ‘Hıhı, tabi tabi, hayat koca bir tepside insana hazları sunuyor. Sabretmek, uyum ve uzlaşma yaratmak gibi çabalar, fedakarlık yapmak vb. yok. İnsana düşen de mutluluk ve haz çeşitleri olan tepsiden arzu ettiğini seçmek’ değil mi?
Hayır hanımlar beyler. Ailenizin restoranındaki tepsinin içindekilerden seçmek için bile bedel ödemeniz gerekir. Parayla değilse de başka şekillerde ve aileniz size bunu öğretmediyse/ öğrenmediyseniz ortada karar vermeyi zorlaştıran başka faktörler de var demektir. (3.kuşağa geçen aile şirketi sayısının %3’ten küçük olması ile tepsi ve seçim arasında bir bağ olabilir mi acaba?)
Peki karar vermedeki en iyi faktörler nelerdir? Konunun türüne göre, ama mutlaka yüreğin istediği, aklın da onayladığı bir yerde karar vermek. Ara noktayı mı bulmakta zorlanıyorsunuz? Peki, o zaman bakın bakalım, hangisi daha güzel gözüküyor ve kalıcı mutluluk verici? Bedeli ne? Bunu gerçekçi bakış açısıyla ödeyebilecek misiniz? Uzun vadede değiyor mu?
Sabretmek ya da tam tersine vaz geçmekten, bunun getireceği acıdan korkmalı mı? Kesinlikle hayır. Çekmeye değerse ve geçiciyse çekilir. Mutluluğu yakalama çabası mı sadece? Hayır, o da değil. Çünkü mutluluğun ancak ‘an’lar kadar sürdüğü, çabucak bittiği ortada. Öyleyse asal amaç işi ‘Kader Tanrıçaları’na bırakmadan ‘iç huzurunu, yaşam enerjisini ve sevincini yaşamanın ve umut etmenin gücünü sürdürecek, akıl ile yürek arasında bir yerlerde karar vermek. Ve verilen her kararın 1 günlük değil, bir ömürlük etkisini kabul etmek.