Görmek
işitmek
duymak
düşünmek
ve konuşmak
koşmak alabildiğine
başı dolu
başı boş
koş-
mak…
Hehehey TARANTA-BABU
Hehehey
yaşamak ne güzel şey
anasını sattığımın
yaşamak ne güzel şey…
Okuduğunuz satırlar Nazım Hikmet’in TARANTA- BABU’YA BEŞİNCİ MEKTUP adlı şiirinden bir bölüm. En sevdiklerimden…Özellikle zor zamanlarda, dayanmak, yaşamak ve ilerlemek gerektiğinde zihnimden akan satırlar.
Zor Nedir? Ya Dayanmak?
Psikoloji bilimi her bir bireyin özel/ tek/ biricik olduğu esasına dayanır. Bu nedenle zor ve zor zamanlar insandan insana ve yaştan yaşa değişir. Örneğin kimi için gündelik yaşamdaki dengeyi bozan, sıkıcı, çalışmayı ve/veya sabrı gerektirici her şey zordur. Sinirlenince öfkesini kontrol etmek, çocuğuna duyduğu sevgi nedeniyle kuralları uygulamakta güçlük çekmek, spor/ yeme düzenini kararlılıkla sürdürmek, yeni pozisyonunun getirdiği uzun saatlerde çalışmak, stresi yönetmek gibi. Kimileri için de bitişler zordur. Sevgiliden/ eşten ayrılmak, terkedilmek/ boşanmak, sevdiğinin bir insanın ölümü… Liste uzar gider ‘zor’u anlatmaya kalktığımızda Tıpkı ‘zor zamanlar’ın süresi gibi. Dayanmak ve dayanmak için yapılanlar da farklılık gösterir. Kimi insan deve kuşu moduna girer ‘Canım acımadı ki, zaten bir şey de olmadı ki’ der. Kimi gergedan modunda önüne geleni suçlar, kızar. Bazı insanlar her şeyden kendisini sorumlu tutarken bazıları da ‘Sorumlusu ben değilim, onun sorunu’ der. Dolayısıyla zorun tanımı gibi, zorla nasıl başa çıkıldığı ve zorun nasıl yönetildiğine bağlı olarak zor zamanların da süresi değişir.
Farkındalık ve Zorda Dayanmak
Bence tartışmasız olan tek gerçek, ‘farkındalık’ı yüksek olan bireylerin ‘zor’larıyla daha iyi başa çıkabildiği ve farkındalık yükseldikçe ‘zor’ ların azaldığıdır. Bir çok yazımda kullandığım ve gelecekte de kullanacağım ‘farkındalık’ı daha açmam gerekir ise şunları yazabilirim: Duygularının, duygularının adlarının, duygularının nedenlerinin, reaksiyonlarının ve nedenlerinin, kısaca ‘ben’inin farkında olmak!
‘Farkındalık’ı Yüksek Olan Birey Zor Zamanlarda Ne Yapar?
*Sorunu reddetmez.
*Neden/bahane bulmaya çalışmaz.
*Can çıkar, huy çıkmaz demez.
*İdeal imgesi ile ‘gerçek ben’i arasındaki farkı görüp, kendisini ve hedeflerini ‘gerçek ben’ine göre düzenler.
*Olumsuzlukları değiştirmenin zorluğunu ve ilerlemenin yavaşlığını kabul eder.
*Buna rağmen ilerleme kararlılığını gösterir ve dayanır.
*Dayanıklılığını artırmak ve ‘yaşamanın keyfine varmak için’ dengeli/organize bir hayat tarzını benimser.
*Geçmişe saplanmaz, sadece gelecek için de yaşamaz.
*Bedenini ve ruhunu gevşetecek/ uzun vadede besleyecek şeyleri bulup, uygular.
*‘Olan’ı kavrar, ‘olmayan’a takılı kalmaz, yaşar ve oldurabileceklerini belirleyerek ilerler.
*Sağlıklı ve kalıcı mutluluk verici ilişkiler kurar.
*Enerjisini çalan insan ve durumları tespit eder ve toksinlerden uzak durur.
*Ölüm dışında her şeyin çaresinin bulunacağını bilir, en kötü / en zor zamanlarda bile doğru adımlarla süreyi kısaltacağına ve yeniden dengeli mutlu haline ulaşacağına inanır.
*Geçmişinde bu inancı besleyecek deneyim ve sonuçlar olduğundan inanma bilme sayesinde kendine güvenini artırır ve zoru azaltıp, dayanıklılığı çoğaltır.
Ve tıpkı Nazım Hikmet gibi haykırır:
yaşamak ne güzel şey
anasını sattığımın
yaşamak ne güzel şey…