Psikologlar şikayet mercii değildir. Daha doğrusu bizlere gelenler sadece ‘Oh bütün şikayetlerimi dile getireceğim ve rahatlayacağım’ diye gelmezler. Elbette içinde tuttuklarını dökmek, şu ya da bu nedenle kimseye söylemediklerini kullanılmayacağını/ gelecekte karşısına çıkartılmayacağını bilerek anlatmak büyük bir konfordur. Yargılanmadan dinlenmenin eşsizliği gibi. Ya da yıllar evvel bir arkadaşımın ‘İlk kez dinlendiğimi hissediyorum. Sen psikolog olduğun için mi böylesin, böyle dinliyorsun? Böyle dinlediğin için mi psikologsun?’ demesi gibidir bir psikolog tarafında dinlenmek.
Psikolog Dinlemesi ve Terapi
Ayıp, günah, kötü, suç, utanç olmaksızın tüm varlığıyla bir insanın sizi dinlemesiyle başlar terapi. Anlaşıldığınızı hissettikçe daha çoğunu anlatmak istersiniz. Siz anlattıkça, öyle sorular gelir ki, fark etmediklerinizi fark etmeye, unuttuklarınızı (sandıklarınızı) hatırlamaya başlarsınız. Sadece geçmişin unutulanlarında ya da detaylarında değil geleceğin kaygılarında, günün sıkıntılarında, sorunlarında ilerlerken yanınızda birinin ışık tutmasıdır psikoloğun yaptığı iş. Fakat yargısız ve tüm varlığıyla dinlemek değildir tek işi. Bu yüzden ‘O kadar para vereceğine bana anlat. Gel şurada bana bir şey ısmarla. Paran da cebinde kalsın’dan farklıdır psikoloğun dinlemesi dost dinlemelerinden. Yıllarca alınan eğitim, hocalar gözetiminde girilen seanslar, bu esnada kendisinin psikoterapiden geçmesi ve gelecekte danışanlarına yardımcı olmasına engel olacaklara yönelik yıllar süren çalışmaların ardından psikolog olunur. Psikolog olunca da şikayetlerini dile getirmenin yanı sıra çözmek için gelen danışanlara terapi uygulanır. Lafın özü psikologlar dinler, anlar, anlamanıza yardımcı olur, sorunu netleştirir ve çözümüne yönelik öneriler getirir. Çözümlerden hangisini seçerseniz seçin ödeyeceğiniz bedeli ve faydaları size gösterir. Kararınız doğrultusunda ilerlemenizi destekler.
Kanser, Panik Atak, Takıntılar, Depresyon ve Kendine Güven
Hiçbir sonuca götürmeyen diğerlerine/ kendi kendine şikayet etmeyi ya da pasif agresif tutumla kapılar çarpmayı yahut da kurban moduna girerek başına geleceklere razı olmayı sonlandırmak mümkündür. Ne doğduğumuz aile kaderimizdir ne genlerimiz ne de travmalarımız. Bunu fark etmek bile kansere dek ulaşabilen hastalıklardan, panik ataklardan, takıntılardan, depresyon ve benzerlerinden kurtulmak için sudan başını çıkartmaya benzer.
Terapide, kendine güvenin/ sevmenin tohumu atılır, şikayet ettiklerini değiştirme arzusu ve kararlılığı ile birlikte. Sevgiliyle/ eşle/ aileyle olan ilişkiler, çocukların yetişmesine yönelik hayal kırıklıkları ya da zorluklar, kariyer yaşamında gelişimi engelleyenler, bedenini/ kendini beğenmemeler, tıkınırcasına yemeler her şey ama her şey hayali bir masaya yatırılır. Her birinin danışan için anlamı bulunur. (Bu anlamın ardındaki nedenlere benim gibi eklektik terapiyi uygulayanlar ya da kaynağa önem veren ekollerden gelen psikologlar girer.) Anlamların yeniden tartılmasının ardından, hangi sorun nerelerden geçerek nasıl çözülecek çalışılır birlikte. Zamanın sonsuz olmadığını hatırlatan her bir seansın süresi gibi, ara hedeflere ve asal amaca ulaşmak için tarihler/ süreler belirlenir zaman çokluğu yanılgısına düşmemek için. Ara hedeflere doğru ilerlerken, engelleyiciler ve destekleyiciler tespit edilir. Bunlara karşı yeni tutumlar geliştirilir yolculuk devam ederken. Dengeye, kendine güvenmeye ve sevmeye/ saygı duymaya, huzurlu olmaya doğru ilerlerken elbette ayağın sürçtüğü, taşı takılınan, hatta düşülen zamanlar olur ama bir kere ‘bu çukurdan’ çıkabileceğini kavrayan, uzaktaki ışığı gören insan düştüğü yerden hemen kalkar. Yürümeye devam eder. Yürüyenin kendisi olduğu, psikoloğunun elinde peri çubuğu olmadığı, bilimi sayesinde fener tuttuğunun bilincinde ve her ne olursa olsun destek görmeye devam edeceğinin güveninde.
Çözülemeyecek, artık kapanmış bitmiş defterler için bile yeni defterindeki yeni sayfalara yeni yazılar yazacağını bilerek ‘keşke’lerden kurtulur. Bu kurtuluş ilerlemedeki hızını artırır. Hız artıp alınan mesafe çoğaldıkça kendine güven ve inanma daha da güçlenir. Ve devam edilir. Sınırlarını çizerek, hadsiz ve duyarsız/ düşüncesiz insanları/ durumları durdurarak, hatta kendine düşman düşüncelere karşı savaşlar vererek, ağırlıkları atarak, umutla, gerçekçi bir iyimserlikle yürünür, ilerlenir. Çok sevdiğim Aşık Veysel’in türküsündeki gibi devam edilir ‘Uzun ince yola.’
Tek farkla!
‘Ne halde olduğunu bilerek’…
Bilmediğini öğrenmeye çalışarak…
Hayatı şikayet ederek geçirme lüksümüz olmadığının ve her şeyin bireye bağlı olduğunun bilinciyle…