20 yıl öncesine ait Milliyet yazılarından bir tanesinin daha güncellenmiş haliyle sizlerleyim bugün.
Suçluluk nedir? Suçluluk duygusu yaratanlar nelerdir?
Suçlulukla, utanç arasındaki farkı hiç düşündünüz mü? Ya bu duyguların insan üzerindeki etkilerini? Suçluluk; kişinin, ahlaki veya dini kuralları çiğnemesi sonucunda hissettiği duygudur. Bu duygu bilinçli de olabilir, bilinçsiz de. Örneğin; bir insanın cüzdanını izinsiz karıştırdığımızda hissettiğimiz duygu, bilinçlidir. Anne babaya kızmak / söylenmek, dinler ve ahlak tarafından yasaklandığı için, bunları yaptığımızdaysa genellikle suçluluk duygumuzu bilinçsizce bastırırız. Yok sayılanlar gerçekte yok olmayacağı için de çoğu zaman bir biçimde etkilenir, ruhsal olarak hastalanırız. Zaten Freud da suçluluk duygusunun; yasak, ayıp, suç, günah duygularından oluşan süper ego ile yaşanan eylem ve/veya duygular arasındaki çatışmadan doğduğunu söyler. Yani suçluluk, yapılmış/ yapılması arzulanan yasak bir eyleme yöneliktir ve cezalandırılma, yaptığının karşılığını görme korkusu ile bağlantılıdır.
Utanç nedir? Utanç duygusu yaratanlar nelerdir?
Utanç duyguysa, kendi kendimize koyduğumuz doğrulara aykırı davranmamızdan kaynaklanır. Temel aldığımız, inandığımız değerlerimizi sarsacak şekilde düşündüğümüzde/ davrandığımızda ortaya çıkar. Utanca kısaca, yaptığını/ düşündüğünü beğenmeme/ kendini onaylamama duygusu da diyebiliriz. Eğer kişi, utanç duygusu ile yüzleşebilirse, farkındalık düzeyi artar, gelişir. Yok eğer yüzleşmeyi reddeder, savunmalar yaratırsa, sağlıklı olmayan görüntüler, hatta hastalıklar oluşabilir.
Sonuçta, ahlaki ve dini değerlerin veyahut yasaların çiğnenmesi, suçluluk; değerler sistemine uygunsuz davranışlar ve kendini onaylamamalarsa utancı doğurur.
Hangisi psikolojik açıdan daha olgundur? Suçluluk mu, utanç mı?
Ben insanlarda, suçluluk duygusu yerine utanç duygusunun olmasından yanayım. Niye mi? Suçluluk duygusunu yaratan her şey dışarıdan gelir. İnsanların çoğu, doğruluğunu kendi içlerinde tartışmadan, birçok normu olduğu gibi kabul eder. Ve o normlar doğrultusunda düşünce ve davranışlarını yönlendirir. Bu da bireyselleşmenin ve özgürleşmenin önüne geçer. Sorumsuzluktan ya da herkesin öznel kurallarını uyguladığı, düzensiz bir düzenden bahsetmediğimi hemen belirtmeliyim. Elbette yazılı kanunlar, toplumun işleyişini düzenleyen kurallar olmalı, ancak asıl olan bireyin yaşadıkları, hissettikleri, öğrendikleri ve tüm bunları süzüp, geliştirdikleri sonucunda ulaştığı değerlerdir, demek istiyorum. OGS yakınlarda yokken de hız sınırına uyan ile uymayan arasındaki farkı utanç/ suçluluk ve yazılı/yazılı olmayan kanunlar kapsamında açıklayıcı örnek olarak da ortaya koyabilirim.
Bilinçlenmenin başladığı andan itibaren; (yaşına uygun) soru sormayı, kendi değerlendirme sistemini oluşturmayı, tercih yapmayı ve bunların sonucunu üstlenmeyi çocuklarımıza verebilirsek hem özgür hem de sorumluluk sahibi çocuklar yetiştiririz. Böylece ‘yasak / ayıp’ yerine, ‘insanca/ etik değil ya da bana uygun değil’ değerlendirmelerini, yetiştirdiğimiz nesillere verebiliriz.
Peki, yetişmiş bizler ne olacağız? Suçluluk duygularımızı tespit edecek, yeni bir bakış açısıyla duygularımızı gözden geçireceğiz. Böylece gereksiz olanlardan ve etkilerinden kurtulup, yerine ‘değerler sistemi ve vicdanı koyarak ruhsal açıdan daha sağlıklı hale gelip, daha mutlu olacağız.
Hani çocuklar vardır. Gözlendikleri ya da yakalanacakları durumlarda son derece usludur, ama aksi durumda hemen yasak olana yönlenirler ya. İşte bu ortadan kalksın istiyorum ben. Cezalandırılacağımız, ayıplanacağımız için değil, ‘gerçek, özgür’ ve ‘medeni’ bireylere dönüşebilmek ve oluşturabilmek için, suçluluk duygularımızdan arınıp, utanç duygusuna ulaşmalıyız diyorum. Elbette utanacaklarımızın her birimizin yaşamında çok çok az olmasını dileyerek…