Mitolojide bir kahraman vardır. Tanrıların sözüne karşı geldiği için, çok ağır bir kayayı bir tepeye taşımak ve tam tepeye ulaştığı anda, elinden kaçırıp yeniden başlamakla cezalandırılan. (Adını yazmayacağım size. Hem yorgun hem isyankârım ya:)
Fiziksel/ Sosyal Mesafe ve Maskeye Rağmen Aynı Yöntemler
20 yıl önce Milliyet’te bu girişle yazdığım hale gelmişim yine. Evet o zamanlar fiziksel/sosyal mesafe ve maske kuralı yoktu ama bakıyorum da geçen bunca seneye, uyumlanmanın şart olduğu yeni döneme rağmen tas da aynı hamam da.
Aynı yöntemlerle sorunu çözmeye çalışan, çabayı sürdürdükçe yorulan, yoruldukça mızırdanıp söylenen, diğerlerini suçlayan ve yeni bir yola girmeyi de reddeden insanlarla dolu dünya. Yeniliğin getirdiği umudun yanındaki belirsizlikten korkarak, kötü bile olsa bildik tanıdık olan aynı noktalarda ısrarla debelenip duran, gerçeği görmezden gelip devekuşu modunda duran. Ve elbette geçip gitmeyi bir yana bırakın, artan sorunlarla boğuşan ya da tam çözecekken bıkıp, yorulup bırakanların çokluğunda hiçbir değişiklik yok.
(Hani hem yorgun hem isyankârım ya:) Egeliler gibi, ‘Yetti gari!’
Birey/ Bireycilik ve Denge
Hadi diyelim ki mitolojideki kahramanı ve cezalandırılmasının detaylarını bilmiyorsunuz. Peki ‘Sizi kim cezalandırdı da etkisi değişse, insanlar ve isimler farklılaşsa da aynı döngünün içinde dönüp durup farklı sonuçlar bekliyorsunuz?’ diye sorsam.
Ve eklesem; ‘Kımıldasak/ kımıldansanız ya biraz! En güçlü yapıştırıcıyla tecrübelerimiz, önyargılar ve hatalı tutumlarla beynimize monte edilmiş, o dar açılı gözlüklerden kurtulmanın zamanı gelmedi mi sizce de?’ Bunu derken toplumsal ilerlemenin/ gelişmenin/ dengenin bireysel mücadelelerin kazanımıyla başladığını söylesem, çok mu bireyci gelir yaklaşımım sizlere? Birey olmamış insanların toplum olma bilincini geliştiremeyeceğini, bir araya gelseler bile sağlıklı üretimlere/dengeye/ paylaşımcı mutluluğa gidemeyeceklerine inandığımı yazsam, açıklayıcı olur mu savıma?
Söyler misiniz bana: Kişilik problemlerini çözememiş, utanmasız bağıra çağıra şarkı söyleyip dans edememiş, aşkı yaşayıp tutkuyla sevişmemiş, kendinden başkaları için çaba göstermenin hazzını tadamamış, başladığını bitirmenin kendine güveni etkilemedeki gücünü hissetmemiş, iyi hissetmek için farklı yollar denememiş bir birey nasıl becerir denge kurmayı? Nasıl başarır insan olmayı? Anlamadığını nasıl görür, hisseder de çözer sorunları? Yapamaz ki!
Başlasa, iyi niyetle yola çıksa da bir yerlerde tökezler, yüzüne gözüne bulaştırır. Doğru dürüst (eskilerin adam gibi dediği) ‘insan gibi’ yapamaz işini, uğraşını, yakalayamaz dengeyi, mutluluğu. İşte bu yüzden önce ‘insan olmayı’ beceren birey olmak gerek.
Herkes kabız olur, burnu akar, ağlar, yardım ister, hayal kurar, korkar, sevdiğinden ayrılınca acı çeker, hata yapar, zaman zaman kaygı besler. Öyleyse nedir bu ‘Ben başkalarına benzemem’ havaları, aynı zamanda daima kalın çizgi üzerinde durma çabaları ve ‘Doğru olan benim! En doğru benim dediğim!’ inadı?
Sıkılmadınız mı aynı şeyleri yapmaktan, düşünmekten? Bıkmadınız mı şikâyet etmekten ama aynı şeyleri tekrarlamaktan?’
Toplum ve Birey Yararına İsyanda (Sisypheus) Sisifos.
Ben hem bıktım hem yoruldum hem de isyankar oldum. Sizi de isyana davet ediyorum:) Ama ne kadar insancıl ve hem toplum hem de birey yararına bir isyan davetçisi olduğumu göstermek için yazının başında yazdığım şu tepeye kaya taşıyan mitolojik kahramanın öyküsünü detaylandırayım.
Kierkegaard ve A.Camus’un ya da diğer önemli mihenk taşı felsefecilerin yorumlarını bir yana bırakıp Homeros’un anlatımını esas aldığımızda Tanrılar tarafından cezalandırılan bir ölümlüdür (Sisypheus) Sisifos.
Ölümlülerin en bilgisidir. Çeşitli olaylara bağlı olarak sonuç itibari ile ölümsüzlüğü çalma cüreti gösterdiği için cezalandırılmıştır. Ceza çok ağırdır. Sisifos bir kayayı durmamacasına tepeye kadar çıkartacak ve tam tepeye ulaştığı anda kaya aşağıya yuvarlanacaktır. Ve Sisifos tekrar tekrar hiç bitmemecesine aynı şeyleri yapacaktır. Tekrarlanacağını, o kayanın aşağıya yuvarlanacağını bile bile, çok istediği ölümsüzlük için hiç durmadan o kayayı yukarıya taşıyacak, aşağıya yuvarlanınca peşinden inecek ve tekrar ve tekrar aynı şeyi yaşayıp duracaktır.
Efsaneyi size anlattığıma göre şimdi gelelim isyankarlığa davet ettiğim kısma.
*Hiçbir değişiklik yaratmayacağı net olan öyle durumlar vardır ki anlamsızdır aynı şeyi tekrarlayıp durmak. Çabanız sadece yorulmanıza yol açar. Hiçbir değişiklik yaratmaz ne bireyin hayatında ne de diğerlerinin yaşamında. İşte böyle durumlarda taşı taşımanın, orada tutmanın başka yöntemlerini ya da daha radikal bir değişiklikle başka bir tepe ve hatta ‘Taşımıyorum’ demenin yolunu bulmalıdır insan.
*Buna karşın öyle durumlar/konular vardır ki, hep bir umuttur tepeye tırmanmak. Tekrar aşağıya düşülse bile bir umutla tekrar yola koyulur insan. O anda hiçbir değişiklik olmayacakmış gibi gözükse de umuda yönelik inanç ve kararlılıkla her düşüşten sonra bir kez daha aynı güç ve kararlılıkla o koskoca kaya tekrar iterek çıkartılır tepe boyunca. Örneğin kronik hastalıklarla kanserle ya da benzerleriyle savaşmakta olduğu gibi. Bilimsel ilerlemeler için testleri/deneyleri bıkmadan ısrarla sürdürmek, öğrenmenin/ keşfetmenin/ icat edip ilerlemenin ısrarla düşünme ve çaba göstermeye bağlı olması gibi.
İşte benim isyanım da tam bu noktada.
Sordunuz mu kendinize? Neyin savaşındasınız siz? Gerçekten de kayayı yukarıya çıkartmaya devam mı etmek gerek kararlılıkla yoksa başka yollar/tepeler mi aramak gerek yaşam yolculuğunda???