TAKDİR ETMEK
Teşekkür etmeyi çoğu insanın unuttuğu takdir etme yoksulluğu yaşandığı dönemlerdeyiz. Hem de uzun zamandır. Yoo, öyle uzun uzun son birkaç ayda yaşananlardan, sağlık çalışanlarının covid-19 nedeniyle yaptığı fedakârlıklardan ya da örneğin Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ile dönem insanlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin öneminden bahsetmeyeceğim. Çok daha sıradan, insanî konulara ilişkin teşekkür ve/veya takdir etmekten bahsedeceğim bugün.
Takdir ve Teşekkür Etmek Arasındaki Fark İle Müteşekkir Kalmak
Teşekkür etmek herhangi bir insanın sizin için yaptığı basit/ sıradan şeylere karşı söylediğiniz sözdür. Size kapıyı açınca, kavşakta yol verince hiç tanımadığınız insana, su getirince eşinize/ çocuğunuza/arkadaşınıza teşekkür edersiniz. Su getirmesini, kapıyı açmasını, yol vermesini hakkınız gibi görmezsiniz! Nazik tutumunu fark eder, fark ettiğinizi de ‘teşekkür ederek’ gösterirsiniz. Çünkü çoğu insan, bu tip sıradan durumların bile doğal hakkı olmadığını bilecek kadar ‘ortalama bir zekâ ve medeniyete’ sahiptir; öyle değil mi?
Takdir ise daha büyük/ sıradan olmaktan uzak/ fedakârca gösterilen tutum karşısında, bu tutumu gösterene karşı sergilenen tutumdur. ‘Beklenenin dışında bir şey’ yapan tanıdığınız/ tanımadığınız insanı takdir edersiniz. Yine ortalama bir zekâ ve medeniyetteyseniz, olağanüstü bir şey yapana da müteşekkir kalırsınız. ‘Yaptıklarını görüyorum. Yaptığının zamana yayılacak etkileri nedeniyle sana müteşekkirim’; dersiniz, değil mi? Eğitiminiz için kendi imkanlarını zorlayan ailenize ya da bulunduğunuz konuma gelmenizde öğrettikleriyle büyük katkısı olan hocanıza/ insana müteşekkir kalmakta olduğu gibi…
Bırakın müteşekkir kalmayı, takdir etmeyi; teşekkür etme de bile zorlanan, üstelik bir de kendine medeni deyip, başka insanları nezaketsizlikle/ saygısızlıkla yargılayan ve kızanlarla karşılaşınca insan ne hisseder? Kızgınlık, kırgınlık hatta öfke. Peki bu duygular hangi düşünceleri uyandırır? Akla ilk gelen düşünce (insanız ve duygular ilk geliş anlarıyla süzgeçsizdir ya hani), ‘Ona haddini bildirmek’tir. Verdiğini geri alırken bir de sıkı bir fırça çekerse kızgınlığı, hayal kırıklığı sönermiş gibi gelir insana. Oysa bunu yapmak da bir çeşit gelişmemişlik/ olgunlaşmamışlıktır. Kendini yetiştirmiş ve müteşekkir kalınacak şeyleri yapan insanlar ‘insanca’ bir zaafla, yaptıklarının görülüp takdir edilmesini, teşekkür edilmesini bekleseler de gelmediği durumda yaptıklarını geri çekerek/yıkarak cezalandırmayacak kadar da olgundur.
Yeterince olgun olmadığınızı ve müteşekkir kalması/ takdir etmesi gerekenlerin ‘kıymetinizi’ bilmediğini mi düşünüyorsunuz?
Bundan sonra verirken ya kıymet bileceklere verin/ yapın ya da karşılıksız verin/yapın. Böylece hem farkındalık yolculuğunda geride bıraktığınız yol için kendinizi takdir edecek hem de sinirleriniz bozulmayacak. Niye mi? Kendini korumayı becerirken negatif duygularını doğru şekilde yönetmek denli kendine güveni/saygıyı/ sevgiyi besleyen çok şey yoktur hayatta!